Üçüncü Dünya İnsanları…

  • 6 Eylül 2014

Teknolojinin hızına bağlı olarak internetin keşfi, bilgisayarlar ve akıllı olduğu iddia edilmekle birlikte; kullanmak için belli düzeyde akıl kullanmayı isteyen akıllı telefonların da yaygınlaşmasıyla bu dünya ve öbür dünya olarak yaşadığımız/bildiğimiz iki dünyaya üçüncü bir dünya daha eklendi.

Üçüncü dünya, zaman ve mekan kısıtlaması olmayan, hızlı, ulaşımı kolay, imkanları alabildiğine bol, günah işleme özgürlüğü de bulunan ve gerçeklikten uzak özellikler taşıyan tamamen sanal bir dünya.. Bu dünyanın en karakteristik özelliği, sınırları aşan bir sınırsızlık sunması; bir de; normalde kadim dostlarla paylaşabilecek en mahrem sırların hiç tanımadık insanlarla dibine kadar paylaşılması.   

Üçüncü dünyada olmanın ve varlığını devam ettirmenin yazılı olmayan kuralları vardı. Bu kuralın en olmazsa olmazı da o dünyaya girmek isteyen ya da yaşayanlara dayatılan yeni insan profiliydi. Akıl ve vicdanın etkisiyle önce reddedilme refleksiyle tepki verilen bu dayatma, sonrasında insan nefsinin devreye girmesiyle, zaman ve mekana yönelik sınırları olmayan bu dünya için; “evet benim yerim de burası” denilerek yumuşatıldı. Akli ve vicdani itirazlara bulduğu gerekçelerin de mantıklı hale getirilmesiyle, önünde kendini rahatsız edecek türden bir engel kalmayan kişi, sanal dünyanın orta yerine hem de balıklama atladı. 

Fakat girdiği yenidünyada üzerindeki; dostluk, arkadaşlık, kardeşlik, muhabbet, samimiyet, sadakat, dürüstlük, paylaşmak gibi hayata değer katan ve yaşama sevincini besleyen niteliksel tarafı ağır basan ağırlıklarla hareket etmenin zor olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kaldı. Bu gerçek, genellikle kendini tanımayan büyük kitlenin karşısında “mahcup olma” durumunun da ihtimalen az olduğu sanal dünyanın; profil, duvar, beğeni, dürtme, paylaşım, takipçi, sayı, görsel, fotoğraf.. gibi niceliksel yönü güçlü kavramlarıyla evrilerek yeni ve farklı şekilde yeniden dizayn edildi.

Sanal dünyanın yeni insan modeli; mahremiyetten ziyade vitrinde olmayı, tevazudan ziyade alabildiğine böbürlenmeyi, üretmekten ziyade komisyonculuğu ve samimiyetten ziyade gösterişi tercih eden, nefsin en hoşlandığı bir karakterle tasarlandı. Yani “olmak” ve “yapmak” o kadar ön plana çıktı ki “niçin/kimin için” soruları neredeyse unutularak işin öz’ü kaybedilmeye başlandı.  

Hatta bu öyle bir noktaya gelindi ki; mahremiyeti ve gizliliğiyle hayatı güzelleştiren; aile, yemek, para, harcama, sadaka vb. davranışlar ilgili-ilgisiz herkesle ve sınırsızca paylaşılmaya başlanıldı. Daha da ötesi, gizlisi en makbul kulluk görevi olan ibadet bile reklam edilir hale gelindi ki; ziyareti her insana kısmet olmayan kutsal topraklarda bile zamanının neredeyse büyük bölümünü, saniyesine kadar ibadetle ve tefekkürle değerlendirmek yerine, orada gidilen yerler ve yapılanları sosyal medyada paylaşıp onların beğeni ve yorumları merakla takip edilerek geçirilmekle hac/umre ibadetleri bile neredeyse ziyan edildi.

Yapılanları cümle aleme duyurma gayreti, “insanlık” adına yapılan ve karşılığının sadece Allah(cc)’dan beklenildiği “insanca” organizasyonların bile ortasına kendi reklamını yapan insanların boy boy fotoğraflarının konulduğu paylaşımların arkasında “insanlığın” esamesi bile okunmaz oldu. Yani insanlığa faydalı oluyor gibi görünenlerin maskesi altında “insanlık” önemli bir sınav verir hale geldi.

Güç ve çıkarların peşinde koşarken, aslında karakterleri kalibre edilen üçüncü dünya insanlarının, kalitesi de zorluklar karşısında çıkarlarını koruma refleksiyle yaşadığı söylem-eylem çelişkisiyle ortaya çıktı. Asıl zor sınavını sosyal medya enstrümanlarıyla veren bu tip toplumların/insanların, sosyal medyayla tanışması da suyun toprakla ilk teması gibi oldu. Zira belki de su-toprak teması, sosyal medya-insan ilişkisini açıklayabilecek en güçlü metaforlardı. Şöyle ki, suyun toprağa temasında bazı toprakların katılaşmış olmasından dolayı suyu üzerinde kabul etmedi. Bazı topraklar, kıymetli eşyalar/yapıtlar üretilecek kıvama gelecek kadar, yani ihtiyacı kadarını aldı. Bazı topraklar da kökleri kendinde olan başka hayatların devamı için, yani faydalı olmak amacıyla kullandı suyu. Bazı topraklar ise suyu görünce tamamen farklı bir kıvama ve esnekliğe geçerek çamurlaştı.    

Zaten karakterin kimyası gereği, gevşemeden yeni kalıplara girmesinin mümkün olmadığı da iyi biliniyordu.

Yeni kalıbında şekil değiştiren ve yeniden katılaşan karakterlerde vicdanlarda daraldı.  

 

Yani yeni kalıbında, kendi hayat tarzına uygun insan profilini oluşturmakta hiç zorlanmadı Üçüncü Dünya.

Seni bilmeyen insanlara bildiğin gibi anlatmak da en çekici tarafıydı.

Hala güçlü ve hızla çekiyor….

 

İsmail POLAT